YENİÇERİ OCAĞI
Hristiyan çocuklarından devşirme yöntemi ile yetiştirilirlerdi.Devşirilir devşirilmez sünnet edilip, kendilerine bir müslüman adı verilirdi. Acemi Oğlanı" denilen bu çocuklar, öncelikle Türk olan köylü bir ailenin yanına veriliyor, orada Türkçe öğreniyor, İslam dininin, Türk örf ve adetlerine göre yetiştirilirdi.Ancak emekli olduktan sonra evlenebilirler ve şehirde yaşayabilirlerdi. Kışlalarda yaşamlarını sürdürürlerdi.
Yeniçeri Türkçe de "yeni asker" anlamına gelmektedir. I.Murat'ın veziri Çandarlı Hayrettin Paşa'nın yardımıyla Yeniçeri ocağı kurulmuştur.Orta denilen taburlara ayrılmışlardı. Bütün ortalar birleşip Ocak meydana getirilerdi.Asıl bağlı bulundukları yer,İstanbul'daki ortalardı.Her ortanın kendi sembolünü taşıyan flamaları bulunmaktaydı ve her ocak başına bir sancak verilirdi.Büyük sancağın beyaz olması, ocağın sünni olduğunu gösterirdi.Azam Bayrağı denilen sancak ise, beyaz atlastan yapılırdı.
Bu; beyaz ipekten, üstüne altın sırma ile bir tarafına; “İnnâ Fetahnâ leke fethan mübînâ”,diğer tarafına da; “Ve yensurekellahü nasran azîzâ” âyet-i kerîmesi işlendiği bir sancaktı.
YENİÇERİ AĞASI
Yeniçeri ağası yeniçeri ocağının ve acemi ocaklarının sorumlusu olan kişiydi.İstanbul'un asayişi ile ilgili konularla ilgilenirdi.Yeniçeri Ağası Divan'ın daimi üyesi değildi fakat vezirlik rütbesi olursa Divan-ı Hümayun üyesi olarak toplantılara da katılıp görüşlerini beyan
edebilmekteydi.Yeniçeri komutanlarına bugünkü manada generallerine, albaylarına ve diğer subaylara "Ağa" denirdi.
YENİÇERİ DUASI (Yemini)
Allah Allah İllallah, baş üryan, göğüs kalkan, dide al kan, sine püryan;
Bu meydanda nice başlar kesilir hiç olmaz soran;
Kahrımız, kılıcımız düşmana ziyan, kulluğumuz, padişaha ayan;
Sayılmayız parmakla, tükenmeyiz kırmakla;
Üçler, Beşler, Yediler, Kırklar Nur-û Nebi, Kerem-î Âli, Hacı Bektaş-ı Veli;
Dem-ü, devranına hü diyelim, Hüüüüüüü
YENİÇERİ KILICI
Türk kılıçlarının üzerine süsleme bezeme ve hat sanatları uygulanırdı. Türk kılıcı gerek yapımında gerekse kullanımında tarihi bir geçmişe ve ustalığa sahipti. Bir süs eşyası inceliğinde narince işlenirlerdi.Eğimin kılıcın kullanılmasında kolaylığı ve etkinliği sağlamak üzere belirli teknik ölçülere göre verildiği muhakkaktı.
Osmanlı döneminin en meşhur kılıcı ise yatağan kılıçtır.Bu kılıç 16.yy dan 19yy. a kadar kullanılmıştır. Açısı ve ideal vuruş şekli diğer kılıçlardan farklı olduğundan kullanımı zor bir kılıçtı güçlü bilek isterdi.
YENİÇERİ BAŞLIĞI
YENİÇERİ ZIRHI
YENİÇERİ İSYANI
Devlette olacak olan yenilikleri istemiyorlardı,devlet adamları tarafından kışkırtılıyorlardı,her padişah düştüğünde yeniçerilerde yeni gelen padişahtan maaş alıyorlardı bu yüzden,padişahı indirip yeniden maaş almak istiyorlardı,her birinin dükkanı evi vs. bağlı kaldığı bir yer olduğu için seferlere gitmek istemiyorlardı,maaşlarının düşük olduğunu iddaa ediyorladı,iktidar olabilme mücadelesi de isyanın bir diğer sebeplerindendir. Devletin en yetkin askerleri oldukları için kendilerini de çok etkili görüyorlar,halkta bu askerlere yeterince itibar ediyordu bu yüzden milleti kolayca galeyana getirip isyan edebiliyorlardı.Yeniçeri isyanının da başlıca sebepleri bunlardan oluşmaktaydı.
Devletten kopmalarının diğer sebepleride bir çoğunun emekli olmadan evlenmesi kışlada değilde artık evlerinde yatmaları.Askerlik dışı işlerle uğraşmaları gibi..
Çıkardıkları en büyük isyanda II.Osman'ın yani Genç Osman'ın ocağı kaldırmak istemesiyle baş gösterdi. II.Osman gizli planlar yaparken bu planlarının duyulması onun yeniçeriler tarafından kellesinin kesilmesiyle yani ölümle sonuçlandı.
Vergi toplamak ve devlet işlerini yürütmek gibi görevlerle de uğraşmaya ve vergiden muaf oldukları için de ticarete başlamışlardı. Zamanla eyaletlerdeki gelir kaynaklarına da el attılar ve iltizam işleri ile uğraştılar. 17.yüzyılda taşradaki yeniçerilerin zulmünden bıkan halk onlara karşı yer yer isyan etti. Böylece devletin kuruluşu ve gelişmesinde büyük rolü olan kul sistemi zamanla yozlaştı ve devlete hakim olmaya başladı.
Sultan II. Mahmud zamanında,yeniçerilerin savaşlarda gösterdikleri korkaklık, itaatsizlik ve gevşeklik ocağın kaldırılmasına neden olmuştur. Bu olayda tarihte Vak'a-i Hayriye adıyla bilinmektedir.
YENİÇERİ ŞİİRİ
Yeniçeri Yeniçeri askeri, yeni devletten yadigâr,
Kurmuştu bu ocağı Murad-ı Hüdavendigâr.
Bu askerin en büyük dayanağıydı uhuvvet.
Bizans'ı bile titretiyordu, bu taze kuvvet.
Dünyanın gözleri bu askere doğru çevrildi,
Önlerinde, kaleler, devletler bir bir devrildi.
Müslümanca idi yaptıkları her bir hareket,
Bastıkları yerler doluyordu, bolluk bereket.
Mehterle coşarlardı, sonra da gayret ve zafer,
Zaferlere alışmıştı, her bir kahraman nefer.
Disiplin ve cesaretle mücehhezdi her biri,
Cihad ruhunu taşıyordu her bir yeniçeri.
Şayet geçmişlerse bazı, üzüm bahçelerini,
Yedikleri için asarlardı akçelerini.
Osmanlı güç buldu yeniçeri askeri ile,
Yeniçeri ile girdi her beldeye her ile.
İstanbul’u onlarla fethetmişti Sultan Mehmed,
Bu askerleri övüyordu Hazreti Muhammed..
Cesaretle yürürlerdi, sonuç hep şatafatlı,
Sûra bayrağımızı böyle dikti Ulubatlı.
Yavuz, Sina Çölü’nü bu askerlerle aşmıştı,
Kanuni de Viyana’ya onlarla yaklaşmıştı.
Rüşvet mikrop, tahribe başladı girdiği yeri,
Ocağa girenlerin artık yoktu kariyeri.
Yavaş yavaş kötü kokular gelmeye başladı,
Alışılmış başarılar artık çok yavaşladı.
Yeniçeri gözünü çevirmişti içeriye,
Zoru görünce cepheden döner oldu geriye.
Gitgide artık elinde silah olan bir zorba,
Ayaklanmak için bahane çok... Mesela çorba...
Sefere çağırmak için çalınsa bir borazan,
Zorbalık ruhunda var ya, hemen kaldırır kazan.
Ulûfe istermiş, kelle istermiş, hem ne kadar?
Önce sadrazam... Kaç tane kelle de sırada var.
O gün lâiklik yoktu, elden giderdi şeriat,
Sayılamazdı, bu yollarla yapılan tahribat.
O devrin medyasıydı, menfaatçi birkaç kişi,
Zorbaları kışkırtmak idi bunların her işi.
Siyasete dalıp, menfaatini pekiştirir,
Padişahı devirir, iktidarı değiştirir,
Şikayetçi onlar, kadı onlar, cellat da onlar.
Yalnız değiller ki, sarayda adamları da var.
Ahali yılmış, her kirli taşın altında asker,
Korkudan konuşulmazdı yedikleri herzeler.
Deve havutla yutulsa, görmezden gelinirdi,
Haya ve namus duvarları her gün delinirdi.
Sefer mi, savaşmak mı, onların işi bu değil?
Ellerinde silah var, laf söylemek değil kabil.
Dünya medeniyette dev adımları atarken,
Kelle almayı düşlerlerdi ocakta yatarken.
Bıçak kemiğe dayandı, yetti bunca kötülük,
Toprağımızda kaç devlet kuruldu, bölük börçük?
Sultan Mahmut eliyle kazındı zorbanın kökü.
Almasını bilene ibret doludur bu öykü.
Yürüdü halk, yakaladığını linç etti bir bir,
Dümdüz edildi ölülerine ait her kabir.
Zorbanın ocağı yıkıldı, olay büyük hayır,
Allah'ım! Böyle zorbalardan milleti sen kayır.
Ekrem ŞAMA